31 Ekim 2014 Cuma

Olağan Hayat Halleri...

Yine bir Cuma günü içimi gıcıkladı hava, gün, yağmur.. Haydi dedim yazalım bir şeyler.. Kaydedilmesi gerekenler vardır belki de..

Jüriden sonra gerçekten normale döndüğümü yavaş yavaş hissediyorum.
Kemençemi yeni yeni elime alıyorum, yani daha rahat bir kafayla diyelim. Çünkü kendime koyduğum zaman kısıtları altında çalışmak ona, oldukça güçtü.

Bu hafta Emine'nin doğumgünüydü. Benim kuzenler toptan doğmuş. Neredeyse aynı gün. :) Yeşim'in 6 Kasım, Elçin'in 5 Kasım.. Yani Eylül-Ekim-Kasım her yerim doğumgünü, yıldönümü, kutlama :) Hayatımdaki Terazi ve Akrepler. Hosssss size..

Bu Yeşim olan :) çok yetenekli, ona hediye ettiğimiz eskiz kalemleriyle iki dakikada harikalar yarattı...

Sonracığıma sevgili Burçin'den çok şeker iki bileklik geldi bu hafta.. :) Bana jüri hediyesi. Burçin çok hoş tasarımlar yapıyor, instagram üzerinden ürünlerini sunuyor. İnceleyin derim.. Duttim Collection, tık tık.

                                                            Boğa&Balık aşk bilekliği :)

Şu ara eve birileri gelsin, ne zamandır çağıramadıklarımı çağırayım halindeyim. program yapmaya çalışıyorum. Haftasonları sen gel, sen git kıvamında programlar oturtmaya çalışmaktayım..

Kitap fuarı geliyor, 8-16 Kasım arasında, umarım bir aksilik olmazsa Erdem ile 15'inde fuara gideceğiz.

Ege geliyor Amerika'dan önümüzdeki hafta ve onunla ne kadar görüşürüz, neler yaparız bilemiyorum. Sadece bir kahvaltı programı yapabildik şimdilik Okan ile birlikte.. Bakalım..

Kitaplar ve kitaplar... Uzun zamandır Haruki Murakami'nin İmkansız'ın Şarkısı'nı okuyordum.. Elimde kalakalmıştı açıkçası, bir türlü bitiremedim ama araya çok şey girdi, bazen olur ya.. Kitapla ilgili eleştiriler oldukça pozitif, çok akıcı, bir çırpıda okunabilen, hikayesi ve Japon kültürüne temas eden noktaları gerçekten çok etkileyici, hikaye çok naif. Benim elimde biraz uzun sürmeseydi daha konsantre olabilirdim ama dediğim gibi kötü bir döneme denk geldi okumam için.  Okumak isterseniz eğer "Norwegian Wood" şarkısı ile başlayın, iyice bir dinleyin bu parçayı, harika bir partner olacaktır, zaten kitap bu şarkıyla başlıyor..

         Bu resim temsilii :), internet kaynaklı...



Bugün itibariyle, sevgili İsmail hocamızın bana doğum günümde hediye ettiği, Nihat Doğu ile yapılmış bir söyleşiden oluşturulmuş Mehmet Yalgın kitabı olan "Biraz Hayat, Biraz Sanat Kemençeci Bir Avukat" adlı kitabı okumaya başladım. Nihat Doğu İstanbul radyosunun 40 yıllık sanatçılarından, kemençevi bir müzisyen.. Kendisi mesleğini müzik aşkıyla bırakıyor.. Kemençeyi ağlatan adam olarak da anılıyor..

Mehmet Yalgın ise benim ilk kemençe kitabım olan, "Kemençe Metodu"nun yazarı.. Beril Çakmakoğlu ile birlikte tabii.. Şimdi elimde bu güzel hayat anılarıyla süslenmiş Türk Musıkisi kitabı.. Ne güzel hayatlar, ne güzel tatlar var derseniz, tavsiye ederim...

Kasım yarın..
Kasım'da Aşk Başka mıdır? Geçen seneden, tık tık..

Şimdi hafta sonu, Kasım, Akrep Burcu Temalı :),  bol filmli kitaplı olsun dileğim..
Sevgiler, saygılar, hayırlar, uğurlar efemm...



29 Ekim 2014 Çarşamba

Cumhuriyet Bayramı... Her şeyin başı...

Bugün güzel bayram günü..

Özgürlüğümüzün, milli irademizin ilanı..

Vatanın doğduğu gün bugün..
Türkiye Cumhuriyeti'nin doğum günü!

Mustafa Kemal Atatürk, değerini anlatmaya kitaplar yetmedi, sözlere ne hacet!
En büyük şansımızsın sen bizim, en büyük aydınlıklardansın..

İyi ki geldin bu topraklara, iyi ki senin evladın olduk biz..

Kalbimizdesin, canımızdasın, içimizdesin..

Gelecek nesillere ışık tutansın..

Bize armağan ettiğin her günü, her anı saygıyla ve kıymetle anıyorum. İyi ki varsın atam, babam...
Ne mutlu Türk'üm diyene!


27 Ekim 2014 Pazartesi

Bir Adım Daha İleri...

Kuzular, zuzular..

Evet 1. yılımızı da devirdik. Şimdi yeni yazın zamanı, yazıların, yazının.

Sondan başlayalım, zaten mümkünse orada kalalım başka bir şey olmadı çünkü..

Cuma günü hepinizin bildiği üzere jürim vardı. Tez öneri jürim. Tezimi önerdim. Yani aslında tez demeye bin şahit ister şu an, bir kompozisyon yazdım gittim diyelim. İyi geçti demek istiyorum, çünkü Erdem'e anlatınca detaylı, senin ki iyi geçmiş ana fikrine sahip çıkmışlar, sevmişler onu dedi.
Evet ana fikrime sahip çıktılar sağolsunlar, ben konuyu biraz romantikleştirmiştim kendimce eğleneyim diye, insan demiştim, insanın mekanla tarihle ilişkisini kurmalıyız demiştim. Hayır dediler, kestiler romantizmimi, bilim insanı ol, çarptırma suratına bir tane dediler.. Ortada kent kaldı.. Kent. Kentsellik. Kentler..

Tam 2,5 saat sürdü. Ben sunum yaptım yarım saatinde, sonra 2 saat onlar konuştu. Yazdım konuştuklarını, çok yazdım, çok çok çok...

Sonra çıkışta Gizem aldı beni. O da bu hafta doktorasını vermiş, rahatlamış, çok mutlu mutlu beni aldı, sırtıma şaplak attı geçmiş olsun dedi. :)) Attı dimi? Attı, hayal dünyamda attı.

Sonra Can'a gittim ben. Beni çağırmıştı köfte, şaka annesi şeetti, gelin dedi. çok özlemişim gittin sevdim, oynadık, konuştuk ama sanırım yorgundum ben o gün. Biraz yorgun biraz mızmız, masada kalakaldık. Ne güzel sohbetti yahu, bölünse de arada, güzeldi Nesli, Esra, Melike, Gizem, Can bebe and me.

Gecenin bir körü arabayla gitmemiş olmamanın büyük pişmanlığını yaşadım. Malum yorgundum, malum geceydi.. Nesli bizi Zincirlikuyu metrobüse bıraktığında, azıcık bir gerçekten azıcık bir yürüme mesafesi vardı metroüse inen merdivene. Esra ile ikimizdik ve adamın biri yanaştı tam dibimize. Çocuk yani genç. Orta genç Adam değil. Biz eltiler gibi Esra ile kol kola girmişken, gelip yanımıza korkuyor musunuz, kızlar, biraz konuşalım, zaten birazdan bağıracaksınız gibi acayip şeyler söyledi, bizimle yürüdü, detayları geçiyorum. Allahım çok korktum, kaç saniye kaç dakika yürüdü bizimle bilmiyorum, ama söylediği sözler, tipi hali, Allah korudu diyelim!

Hafta sonu ise ben yokken evde aklen, ruhen... Ev almış yürümüş.. Kışlığıydı, yazlığıydı, sazlığıydı... Öff.. Ev işleri again!

Şimdi işe geldim. rahat mıyım? Evet daha iyi.
Kafam boş mu? Oh şükür..
Bir daha ki jüriye 8 ay kadar var.
Sızlanmayıp, söylenmeyelim o zaman bir süre daha.


Bu papatyalarla da nokta.. :)

23 Ekim 2014 Perşembe

Bugün Bloğumun 1. Yaşgünü, #NR3 Şükür Vesilesi Yazıyoruz

Heyyyyyyyy bu bir kutlama yazısı!!
Benim bloğum, günlüğüm bugün tam 1 yaşında...
Kutlu olsun banaaa, bize :))

Heyy heeeyyyy.. Kimler geldi kimler geçti, Ne sevinçler, aman ne üzüntüler yaşadık birlikte... Bu sıkıcı ve abartılı konuşmalar olmazsa olmazdı, ondan yazdım. Kısa kesiyorum.

Ben blog yazmaya neden başladım elbette anlatmayacağım, çok sıkılmıştım işte, yine ben bir gün kendi kendime konuşuyorum...blablablabla...

Ayyy, ilk yazım ilk kendime yazdığım... 1 numara, tık tık...

En başlarda gizliydi,  kimse bilsin istemiyordum, böyle dedikodu falan yapayım herkesin arkasından, efendime söyleyeyim kimseye söylemediklerimi yazayım, Arcan'a kızayım yazayım, iş yerindekilere bıdı bıdı yazayım, yazayımda yazayım.. Gayet kötü niyetliydim evet! En başta bir kaç ay gizli gitti, adımı sanımı değiştirdim, perukla dolaşıyordum içeride, resimler videolar başka adresten yayınlanıyordu, derken çaaaatt diye bir takipçim oldu. Dın dınnnnnn!! Birileri gelip beni okuyordu, aaa inanılmaz bir şey... Kendi kendime içimden ne ayıp ya ben Yaseminim o beni Firuze diye biliyor. Böyle bir içsel sorgulamalar vs.. Neyse gel zaman git zaman, arkadaşlarım pek sorar oldular, açsana niye gizli, neden göremiyoruz, ne yazıyorsun kankaaaağğğ diye sordular.

Tamam dedim açıyorum o halde.. Tabii zannettiler ki benim kendi kendime çektiğim ve gruplara gönderdiğim çılgın videoları burada yayınlıyorum, ben gülme krizleri yaratıyorum falan. Ama nerde, içimden bir depresif çıktı. Hatta Melike o kadar aç aç diyen hatun bir kez girip,  "senin bloğun böyle videolu falan olmalıydı" yazıp kaçtı. Malum tiyatrocuyuz... Oku bebeğim bunu, bir es ver.. Tık Tık!

Sonra ben bir baktım ki, millet böyle acayip tasarımlar yapıyor, ben böyle küt küt blogger temalarını kullanıyorum, işte orasına burasına bir şeyler yapıştırıyor, ay faceten bana ulaşın, instagramım şu, gplus burada falan. Ben bir baktım benim blog metropolde köy muhtarlığı! Ammaaaaaan, hiç yakışıyor mu baana. Noooo! Ama hayat bana hiç boş zaman veremedi son zamanlarda, yapamadım, beceremedim, böyle kendi kendime bir şeyler yaptım ama ellerine su dökemez yani.. Ahh ahh bunları yazdığıma şükür. Şurada yemek arası verdim de sunum hazırlamaktan iki dekka yazayım dedim.. Bu da pek sevdiğim yazım... Hatunlar için, tık tık...

Bazen çok ama çok şükür ettim, günlere anlara.. Cumayı hep sevdim mesela.. Tık tık...
Sabahları şükür ettim... Çok Şükür Sabahı..Tık Tık...
Sonra bu şükürleri bir serii ye dönüştürmeye başladım :))  Şükür Vesilesi 1, tık tık ve Şükür vesilesi 2, tık tık

Yaptıklarımı yazdım, sosyalleştiğim anlar, diğer insanlara canavarmış gibi bakmalar..  Tık Tık...

Yaaa işte gizliyken bloğum, yeni yılda bizim kızlara hazırladığım tüm sürprizleri buraya yazdım, ne heyecanlanmıştım, hahaha :) Sırdaşımm oldu bloğum.. Yeni Yıl Dileklerim, Tık Tık...

En çok lahana ile ilgili olan hikyem güldürmüştü sizi, en çok yorumu o yazıya almıştım o ana kadar.. :) Lahana İle İmtihanım, Tık Tık...

Blogda en fazla yazdığım yazılardan ziyade attığım başlıklar dikkat çekmişti. E biliyoruz sunum her şeydir ;))Hafta Sonuyla Yeni Haftayı Karıştırırsın Ortaya Hayat Çıkar :) Tık Tık..

Bu da herkesin en sevdiği yazı sanırım. Yani duygusalız evet, gerçekten bu millet, biz böyleyiz.. Ben, Moda ve Çocukluğum..  Ne güzel komşumuzdun sen Naciye abla, Tık Tık

Yazın gittiğim tatil, ne güzel bir yazdı ya! En çok tıklanan bu yazıydı itiraf, sanırım şapşik fotoğraflarımda büyük ilgi gördü, kabul :))) En Çok Tık Alan Yazım, Tık Tık O halde :)

Merküre takığım bilenler bilir. Çok yazmışım, her an ondan bahsetmişim gibi gibi :))  Onları yapıştırmayacağım buraya, çok var :)

Kendi arkadaşlarımdan ziyade bir çok yeni insanla tanıştım burada. Bazılarının hayatına bayağı hakimim aslında. Çok çok zevkli onları da okumak, olmadıklarında merak etmek neredesin, neden yazmıyorsun? :) Bir kaçına buradan tekrar selam ederim ;)

Melike(Kendisini tanıyorum, Can'a aşığım yani tanımadıklarımın arasında değil) Bloğu ve Can'ı anlatışı, kelimeleri şahane.. http://www.canvarsa.blogspot.com.tr/

Çorbacı Hatun Yeliz, güzel kadın ve doğa aşığı Havva, yazar adayı genç adam Tolga, güzel kız şirine kendisi bence Hazel, eski arkadaşım dekorasyon merakıyla bloggerda tekrar buluştuğum Sibel, güzel fikirleriyle Beyza, gezgin Gamze ve diğer yazamadığım arkadaşlar. Çok tatlı yorumları ve yazılarıyla burayı hiç yalnız bırakmayanlar, teşekkür ederim :)

Uzun oldu bu yazı yahu...

Yani ben yazıyorum yazdığım şeylerde bir edebi metin yok, facebookta paylaşır oldum yazıları, hocalarım falan var, ne manyak kız dediler heralde, evet demişlerdir kesin. Artık yapacak bir şey yok ;)

Ben aslında çekilişler yapacaktım şahane şeyler verecektim kızlı erkekli ama zaman olmadı, işte bu doktorayla çakışması falan, fena oldu.. Belki yılbaşında yaparız ha?

İnsanın kendi 1 yaşını kutlaması ve bunun bilincinde olması da iyiymiş hani :))

Haydi kendime de şarkı o halde :)) Heppiiiiyy de Börthdey Tu Miii!

20 Ekim 2014 Pazartesi

Ağlayayım mı Devrilen Yıllara Adlı Çalışmam

Şimdi bööyle suratımı anlatan bir ikon olsa şuraya yapıştırsam.. Böyle ağlamaklı, böyle içli, bööyle masum, bööyle acınası.... Nerde nerde??!!

Cuma günü sunumum var evet. Aslında jürim var, yani.. Sunum hazırlamam gerekiyor. Ama hiç çalışasım yok. Hayır çalışamıyorum, dikkatim dağınık.  Geldim bilgisayarla salona, tv ye bakarak yapıym dedim öyle geyik geyik. Yok beceremiyorum. Kemençemi elime alayım dedim yok çalamıyorum. Başka bir şey yapayım, hayır yapamıyorum çünkü aklım çalışmada çalışmam gerek baskısı var.

Yani stres.
Yani sıkıntı.
Yani saçmalık...

Tam şansına, bu hafta 3D Max eğitimim var, işe gitmiyorum eğitime gidiyorum, en azından işte boş vaktim olsa biraz kafamı toplar, ne yapacağıma karar veririm, belki bir iki bişey yaparım, ama o da yok, bilgisayardan uzağım sabahları.. Sabah insanıyım ya o bakımdan, sabah çalışabilenlerden..

Yani bazen düşünüyorum annem haklı, millet çocuk doğuruyor yaşında, zamanında ben acayip işler peşindeyim gerçekten.. Kimseyi mutlu edemiyorum, kendimi de edemiyorum... Heyhat!

Günlük ya şimdi burası, anlık oldu bak, hemen yazıp yapıştırıyorum, hiç düzeltme bile yapmadım. Çay içiyorum, ıvırık zıvırık seyrediyorum, bir halt yapamıyorum. İpek kirpik mi taktırsam acaba dedim bak şimdi aklıma geldi, nihayetinde saç maşasını ve düzleştiriciyi yeni keşfettiğimden bunuda 15 yıl sonra yaptırayım da kendi kendime tatmin olayım..

Buldum resmimi, tabii ki, Abi Monroe, Peri


18 Ekim 2014 Cumartesi

#NR2 Şükür Vesilesi, Cumartesi Sabahı ve Ceviz Ağacı...

Günlere anlam yüklüyorum sanırım..
Evete en sevdiklerim var, enerjisini sevmediklerim, vasat olanlar, anlamsızlar diye uzuyor cümlelerim.

Cumartesi sabahları, evdeysem, uykumu alabiliyorsam, kahvaltı ediyorsam inanılmaz mutlu oluyorum, inanılmaz şükrediyorum her şeye.. Aldığım nefese, içtiğim çaya, penceremden gördüğüm buluta, salonumdan baktığım ceviz ağacına! Mutluyum bu sabah, şükrediyorum..

Ceviz dedim de, ben ceviz yiyemem, dilimi acıtıyor, bir tür allerji.. Dilim herkesin dilinden değil benim, özel olan dillerden :P, düz değil, tıpta nasıl geçiyor bilmem,halk arasında harita dili.. Pütürüklü, gözenekli.. Her yediğini hisseden cinsten.. O yüzden herşey, yiyemem demek isterdim, cümle öyle gerektiriyor ama yalan, çok şey yiyorum. Bir tek ceviz beni çok zorluyor. Pişmişi değil de, böyle kuruyemiş yerken, yiyemem, tercih etmem..

Neyse neden bunu anlatıyorum, iş yerinde bir ceviz furyası var. Nihat bey, dünya tatlısı insan! Türkiye'nin her yerinden gelmiş cevizleri Eminönü'nden, Süleymaniye'den oradan buradan kovalıyor, kilo kilo alıyor, ve işyerindeki biz çalışma arkadaşlarına avuç avuç veriyor. Ve yemezsen kızıyor, ve mutlaka yediriyor, sen kırmazsan cevizleri soyup sunuyor :))) Öyle, işyeri kesonum çekmecem ceviz dolu..

-Ama Nihat Bey, şey ben ceviz yiyemem..
-Aaaaa niyeymiş!
-Şey benim dilim, allerjii.. Acıyor..
-Aaaa olmaz çok sağlıklı.
-Yok tabii, öyle... Muhakkakk.. Ama.. Ben..
-Alın alın yiyin, kırdım size, herkesin dili acır..
-Şey, peki.. Kem küm..

Yani bööyle.. Ceviz sağlıklı bilmem miiii...!

Şimdi ben, odama geçmiş Cuma günki jürime hazırlanmakta olacağım dostlar.. Müziğim fonda, kahvem fincanımda, çalışıyorum.


Bugünlere şükür..
Cevize şükür..
Buluta şükür..


16 Ekim 2014 Perşembe

#NR1 Şükür Vesilesi, Başlıyoruz...

Hayata şükür ile başlamak en sevdiklerimden, hep yapmaya çalıştıklarımdan..

Sevgili Yeliz, bir kaç gün önce şükür ettiği şeyler, nesneler hayır hayır "vesileler" için kendi bloğunda bir serii hazırlamaya başlamıştı ve ben ona bende yaparsam şaşırma, bende çok şükür ederim demiştim..

Bugün, biraz sosyal medyaya bakayım derken, birden Özen Yula'nın yazısıyla karşılaştım ve tamam işte bu. Haydi bununla başlayalım..İnsanın şükür dendiğinde ilk aklına gelebilecekleri yazıvermiş.. Bende size, bize, içimize ulaştırmak istedim...

"Aklınız, kalbiniz ve ruhunuz yerindeyse, sağlığınız idare edecek biçimdeyse, ayakta durup işinizi yapabiliyorsanız en büyük mucize ve nimet bu. Ruh daralmaları ve vicdan sıkıntılarına rağmen dünyadaki şanslı azınlıktasınız demektir. Şikayeti bırakıp kıymet bilin! Sevdikleriniz de iyi ve huzurluysa, sadece dünya gailesiyle yorgunsanız bu da bir nimet. Kıymet bilmeyi ve durumunuzu tarafsızca değerlendirmeyi ihmal etmeyin. Öyle öyle üstüne koyarak daha iyiye gider insan. Ha bir de dünyalığınız dünyanıza engel olmasın. Toprak altında yanınıza banka defteri ya da mücevharat bırakmıyorlar henüz. Yetinmek iyi bir yoldur yaşamak için. Dünya ve insan yeterince olana meyletse hayatla hayal yakınlaşır birbirine ve gerek kalmaz bunca söze, yazıya. Nefis bir gün ve hayat olsun hepimize"

Ayynen öyle diye, basit dilimle üstüne basmadan bitireyim değil mi?
Şükür şükür ohh.. Tekrar tekrar edince iyi geliyor..


14 Ekim 2014 Salı

Merkür Gerilerken...

Şimdi, şöyle kasvetli bir İstanbul'da gökyüzüne bakabilme şansına erişebildiğim çalışma masamdan sesleniyorum. Öyle tek başıma falan olduğumu zannetmeyin, gayet kalabalık ve her kafadan bir ses çıkan bir odamız var. O yüzden ara ara, aslında sıklıkla, evet sıklıkla müzik dinlemeye çalışıyorum. Kulağımda bir ses olacaksa, en azından sevdiğim-seçtiğim bir ses olsun diye..

Fiziksel durum analizim budur. Ruhani boyutlarda ise, farklı enerjiler ve farklı hissiyatlar içindeyim. Gitmeli, gelmeli. Bu Merkür beni dağıttı. Evet, darmaduman etti kabul!

Merkür 4-25 Ekim arası rötarda. Geri harekette yani, yani işte ters gidiyor anla.. Her şey her an bozulabilir bu süreçte. Ev eşyaların, makinelerin, cep telefonun, bilgisayarın vs. Cebinden paralar çıkabilir hiç ummadığın şekilde, çok ciddidir merkür! Sus otur der, disiplin efendime söyleyeyim kuralcıdır hain köfte. Astrologların alanına girmeyeceğim elbette ama, ters gider bayağı şey, en çok ta iletişim alanında insanı mahveder. Hurt dersin dürt anlaşılır,  birine telefonunuz bekliyorum dersin e-posta atar, anlaşılmaz yaşanır bu Merkür..

Ve ben herşeyi Merkür'de yaşıyorum.. En önemli zamanlarımı, en büyük imzalarımı, en zor kararlarımı.. Hep denk geliyor..Hepp!! Misal jürim haftaya, düşünün :))

O yüzden rahatlamak ve kendi içine dönmek gerek bu zamanlarda. Eksik, yarım kalan işleri tamamlamak, pek sosyalleşmeden kabuğuna çekilmek, evdir hayattır yaşam alanına filizler ekmek gerek. Uzak olalım insanlardan, trafikten, yoğunluklardam.. Haydi kapan içine çocuğum, evine gir sadece camdan dışarıya bak, Merkür rötarda!




10 Ekim 2014 Cuma

Sıkıntılı Günlerde Ben, Kolera Günlerinde Aşk mıydı neydi?

Bir cuma gecesi, çalışma odamda, loş ışığım, Maria Callas Madame Butterfly dinlerken nasıl bir yazı çıkar?
Romantik, hoş, beş, ses, seş değil mi?
No..

Sondaan mı başlasam, en son yazımdan bugüne ne yaptığımı mı yazsam? Arayan soran, neden yazmıyorsun minnoş kediciğim, gıdı gıdı diyen demeyen herkes için yazıyorum.

Buralara havalı bir bayram yazısı yazıp, fıttırı fıttırı ilk gün ziyaretler ikinci gün gezmeler üç ve dört evde tez öneri jürime hazırlanırım derken, evet tüm bunları derken ben akşırık, tıksırık doğru kelimesi hapşırık yatak döşek yattım. Bayramın ilk günü kurbanlık koyunlar misali gözümü açamadım, kafamı taşıyamadım. Bir üşütme bir saçmalama hali, yok yani kıpırdayamıyorum, odamdan salona gidemedim ve hep anneme gitmeyi hayal ettim. evet bütün gün duygusala bağladım, ama annem, ama bayram, ama herkes mutlu triplerinde Çiko'ya bağlayıp yattım..

Arcan'cığımda her zamanki gibi ben hasta olduğumda hasta oldu. Yani ona hep bir şeyler oluyor. Bu işin komik kısmı, bir yandan ben bağırıyorum aaaayyy ölüyoooruuummm diye, bir yandan oo aaayyy sırtım tutuldu tadında. Kız ekip size söylüyorum kadın hasta olunca adamlara bir şey oluyor. Onlar kadının hasta olmasını asla istemiyorlar. Asla, never ever da ingilizcesi..

Sonra ikinci gün bir enerji bulup anneme gittim, gittik bize baksın diye. Zaten misafirlerin en üst seviyede olduğu gün o gündü, ama ben bir mutlu, bir bayram havası elimde tualet kağıdı, nasıl buldumcuk oldum, herkese sarıldım, herkesi çok sevdim çook, bayram 2. gün geldi bana, hoş geldi, bir daha bayramın önünden
arkasından kötü söylersem duvara yapışayım, amin!

Sonra 3.-4 hastalık hali devam ama azaldı tabi, kendime baktım ıhlamurlar, pastiller, nezle ilaçları..vs. Neyse elimdeki tualet kağıdından kurtularak, yatışlara devam ettim.

Ve çarşamba sabahı tabii ki doktorda buldum kendimi. Nolur beni iyileştir, çok mutsuzum ben be doktor amcacığım dedim. 3 gün rapor verdi, ilaçlar, milaçlar...

İşte o çarşamba, 8 Ekim bizim evlilik yıldönümümüz.. Ay amooorr! Merkürün rötarda olduğu, Terazi burcunda dolunayın gerçekleştiği, canım ablacığım, astroloğumuz Gamze Özşahin'in deyimiyle "İlişkilerde keskin dönemeçler, gökyüzünde tutulma sırasındaki dinamikler, öncü burçlarda zorlayıcı T-Kare açı, eril ve dişil yönlerimizle, zıt taraflarımıza karşı uyum ve işbirliği içinde yaşamak üzere bu kutupsallığı deneyimliyoruz". Evet biz o günün tümünde bayağı bir şey deneyimledik.. O ne gündü ya.. Bir daha tövbe ediym, ediymde neye ediym, yıldızlar etsin, benim evlilik yıldönümümü rahat bıraksınlar.. İşte öyle gayet aksiliklerin üstüste olduğu bir gündü..

Ama dün, bugün öyle mi? Hayat durdu, sular duruldu, biz yine minnoş...
Ah alacağın olsun Merkür ve Dolunay!

Dün ve bugün ise tez öneri jürimin günü kesinleşti ve ben hasta halimle çalışma odamdan çıkmayarak, formumu, raporumu dolduruyorum. Yani önereceğim tez konumun amaç-kapsam-yöntem-içerik kısmıyla ilgili son rötuşlarımı atıyorum. 2 haftam var bu işin üstesinden gelebilmek için. Yani çalışıyorum. Yani evimdeyim. Yani çok yoğunum. Yani ondan sessizliğim.

Birde olan biten acayip canımı sıkıyor. Gerçekten. Ne şanssız, ne bahtsız, ne berbat bir döneme tanıklık ediyoruz, yeter! diye serzenişlerde bulunuyorum..
Hay bin kunduz!
Halt var savaşta..

Maria Callas'tan bir parça dinledim diye bu yazıya damgasını vurmasını istemiyorum. Asıl ben günlerdir Tatyos Efendi dinliyorum. Hem çalışırken hem başka işler yaparken. Uşşak makamı dinlemeye çalışıyorum, öğrenmeye çalışıyorum. Örtmenim nur Mahinur hocam bana Uşşak Peşrev ödevi verdi Tatyos Efendi'den.. Benimde kulağım uşşak makamına alışık olmadığından kendime play list hazırladım. Dedim kiiii, çok dinle hep dinle, kulağın alışsın Yani hocam dedi sonra ben kendime dedim. Öyle oldu.

Ama 3-4 gün uşşak yerine hicazları sıralayıp dinlediğim için, çalıştığım eserle yaptığım playlistin ortaklığını bulmak için epey yordum kulağımı, tabii ki sonra durumu fark edip düzelttim. Ayy işte böyle beynimde bişiler uçuşuyor bende bilgi sanıyorum. Yine şapşaldım yine şapşal.

İşte çalıştığım eserin minik bir kaydı.

Tatyos Efendi-Uşşak Peşrev

Sevenler sevmeyenlere sevdirsin o halde. Şimdi dağılın. Bu kadar.


2 Ekim 2014 Perşembe

Bayramix-Bayramol-Bayrami-Bayram

Ben minicik bir kutlama yazısı için gireyim dedim.
Kurban Bayramı.
Bayram yani.

İyi bayramlar.
Trafiksiz, çaylı, börekli, dolmalı, sarmalı, mümkünse ev baklavalı.
Büyüklerin elleri, küçüklerin gözleri gözlükleri falan..
Bence yanakları, en küçüklerin ısırmalık popoları.

İşte bunlardan bol olsun bayramda.
Misafirlerden bunalıp kaçma fırsatı bulunan anlar meselaaa! Of şahane..
Sonra sinir olunan misafirler olur arada. Olur, olacaktır.
Çok oturanlar olur, gereksiz.
Dört gözle bekledikleriniz olur mesela..
Evin küçüğüyseniz benim gibi, yıllar sonra gören akrabalarınız büyükleri hatırlıyorum da bunu yolda görsem tanımam der. Bööyle egonuz paramparça oluverir, neyyyse.. dersin geçersin.

Çok sevilen kuzenler gelir.
Ayyyy!! Hep kalsın istersin, gitmesin, iki kakara kukara..
Hele o kuzen şehir dışındaysa böyle bayramdan bayrama görüşüyorsan, kokusu bile içinde kalsın istersin ööyle bir sevinç..

Gittiğin her ev börek verir ya, ikinci günün sonunda miden kazık olur, sıcak yemeğe kurban olursun.
Ağlarsın.
Ki ben bu yüzden ağladığımı bilirim.

Güzel şeyler giyilir, erken kalkılır, temiz-bakımlı olunur, balkonda sigara muhabbeti olur salon çok doludur çünkü ve evlerde zaten no smoking!

Çocuksan verilen harçlıklar biriktirilir, cepten taşar, abuk subuk boyalı şekerler yiyip, bişiler alma hevesi dolar mahalle bakkalından.

Ya da misafirliğe gittiğiniz sokakta olan bakkaldan.

Kuzeninle ortak akrabaların, yani ikinizinde dayısı, teyzesi ya da amcası, halası aynı harçlığı verirde. Onun baba ya da ana tarafı sizinkilerden zenginse, işte orda harçlıktan golü yersin..

Kurbiklerin etleri pişer, kimi yiyemez, kimi başında bekler, her bir yerini yutar.

Böööyledir bayramlar, tra la la laaaaaaa...

Evet bu bayram mesajından da anlaşılıyor ki ben çok çektim bu bayramlardan ama iyi ki bayram diye bir şey var. Ne mutlu.

Herkese güzel, yeni anılar diliyorum.
Kıymet bilmek gerek ailenin, büyüklerin, dostların..

Sevgilerden bir demet, saygılardan bir çelenk!






Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...